22 Mart 2012 Perşembe

Kaledeki Yalnızlık (2011)

Haziran 2011’de gösterime girmesine rağmen çok anımsayamadığım Kaledeki Yalnızlık’ı D&R’da görünce izleme hevesine kapıldım. “Kader”, “Barda”, “Zincirbozan”, “Gitmek”, “Başka Semtin Çocukları” filmlerinde yer alan 30 yaşındaki oyuncu, senarist ve yönetmen Volga Sorgu, projenin yönetmenliğini ve senaristliğini üstleniyor. Sorgu, “Başka Semtin Çocukları” ve “Gitmek” filmleri ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Altın Portakal Ödülü, “Barda” filmi ile en iyi yardımcı erkek oyuncu SİYAD ödüllerini almıştır. 105 dakikalık dramın kadrosunda Numan Çakır, Özlem Tekin, Tolga Sarıtaş, Nur Sürer, Menderes Samancılar, Erkan Can yer almaktadır.

39 yaşındaki Nurettin, 3. lige çıkma hevesindeki amatör takımda kalecilik yapar. Kariyerinin en parlak döneminde bir kaza sonucu hayatı alt üst olmuştur. Geçmişteki anılarını her dem taze tutarken oğlu Feyyaz ile yaşamını sürdürmektedir. Fakat bu yükün altından tek başına kalkması hiç de kolay olmayacaktır.

Saki Çimen ve Mazlum Çimen’in yaptığı müzik çalışmaları oldukça hüzünlü ama bir o kadar da güzel geliyor kulağa. Zaman zaman tabiri caizse damardan fakat çok ön planda yer almayarak yerini koruyor. Sinema Televizyon bölümü mezunu olmasının avantajını yakalayan Volga Sorgu, yönetmenlik ve senaristlikte hiç de fena görünmeyen bir işe imza atıyor. Işıklandırma, görüntü teknolojisi, renklendirme iç güveysinden hallice duruyor. Kurgu bu öyküye göre yeterli bir kıvama sahip. Senaryoya gelindiğinde ise, kaleciliğin tanımı “Futbolda kale, dramatik bir bölgedir ve çoğunlukla kaleciler saha içinde yalnızlardır.” (*) diyerek özetlenebilir. Aslında konu çok da bilinmedik değil; belli bir kariyerden sonra işler yolunda gitmeyince kendi kabuğuna ve yalnızlığa gömülen bir kahraman ve çevresi. Projede farklı olan ise karakterler. Ele alınan Nurettin karakteri, içindeki acıyı, özlemi, yalnızlığı seyirciye güzel bir şekilde aktarıyor. Oğlu karakteri de keza öyle. Senaryo buna fırsat verdiği için başarılı sayılabilir. Kaleme alınan diyaloglar ise günlük konuşmaları tüm doğallığı ile ortaya sererken futbolda sıkça duyulan küfürlere filmde çok rastlamamak artı bir puan kazandırıyor. Son zamanlarda gündemden düşmeyen şike olaylarının tesadüfen filmde de açıkça sergilenmesi merak uyandırıyor. Şikenin ne için, nasıl yapıldığını ve nelerle sonuçlanabileceğini güzelce önümüze seriyorlar. Bununla birlikte, baba oğul ilişkisi, yalnızlık, geçmişle yaşama ve vicdan sorgulaması, aile bağları, mahalle kavramı da filmin öne çıkan diğer konulardır. Genel olarak, vakit geçirmek için izlenebilen orta halli bir proje diye düşünebilirsiniz. İçtenliği ve doğallığı ile kalabalık içinde yalnızlık duygusunu hissettirmesi güzel bile sayılır. Hatta filmde Alf oyuncağını görünce “İşte bu ya!” diyerek çocukluğuma döndüm kısa bir anlık. Gerçi hiç Alf oyuncağım olmadı ya neyse…
Oyuncu kadrosuna bakıldığında ilk belirtmem gereken kişi kesinlikle Erkan Can'dır! Bol ödüllü 53 yaşındaki usta oyuncuyu bu filmde izlerken aklıma gelen ilk şey “Keşke Erkan Can her filmde, her dizide, her reklamda rol alsa ve biz de izlesek” oldu. Onun görünmesi bile yer aldığı projeye ayrı bir enerji katıyor. Üstelik mafyavari futbol takımı başkanını harika canlandırıyor. 1971 ABD doğumlu Özlem Tekin ise “Hokkabaz” filmindeki güzel performansından sonra Almanya’da yaşayan bir Türk kadınını biraz yapmacık tavırlarla sergiliyor. Bozuk Türkçe’si ile konuşmaya çalışan bu karakterin rol yaptığını çok net görebiliyorsunuz. Aslında Özlem Tekin oyuncu olarak orta şeker kıvamda görünse de Almanya’da yaşayan Türk’ün konuşmasını pek kıvıramamış gibi geldi. Nur Sürer ve Menderes Samancılar’ın ustalığı ise yardımcı oyuncu kadrosunu kuvvetlendiriyor. 1970 doğumlu Numan Çakır, eski bir profesyonel kaleci olarak baş rolü canlandırıyor. 2001 senesinde geçirdiği sakatlık sonucunda futbolu bırakmıştır. Pek çok TV dizisinde görmeye alışık olduğumuz Çakır’ın baş rolü çok etkili şekilde kotardığını düşünmesem de bu durum pek göze batmıyor. Hatta yalnızlık duygusunu öne çıkardığı sahneler fena da durmuyor. Tabi yönetmenin oyuncu kadrosunu geniş tutması büyük bir fayda sağlıyor. Misafir oyuncu Ümit Karan ise (tabirimi hoş görün) baltadan kaçamayan kütük misali hem göz zevkimizi bozuyor hem de kulaklarımızı yoruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder