Kitaptan uyarlama olan filmler, eğer daha önce kitapları okunduysa genelde beğenilmezler. Okurken yarattığınız hayalle film çakışmayınca tam bir hüsran yaşarsınız. Buna bir çok filmde ne yazık ki ben de şahit oldum. Fakat belki de ilk kez kitabını okuduktan sonra bir filmi oldukça keyif alarak, hatta daha da güzel olarak izledim. 1996'da yayınlanan Jon Krakauer'ın aynı adlı kitabından uyarlanan ve Türkçe’ye Özgürlük Yolu olarak çevrilen filmin yapımcı, yönetmen ve senaristliğini ünlü oyuncu Sean Penn üstlenmektedir. Yaşanmış bir öyküyü anlatan 148 dakikalık ABD yapımı filmin oyuncu kadrosunda Emile Hirsch, Marcia Gay Harden ve William Hurt yer almaktadır.
Christopher McCandles, üniversiteden mezun olur olmaz üstünde yük olarak gördüğü iş, aile, modern yaşamın tüm sorumluluklarını bir kenara bırakarak Alaska’da doğa ile iç içe yaşamak için yola çıkar. Üstelik tüm parasını, kredi kartlarını yakarak bu maceraya adım atar. Geride kalan anne-babası ve çok sevdiği kız kardeşine ise hiç haber vermez.
15 milyon $ bütçe ile çekilen film, kitap ile birlikte oldukça ilgi toplamıştı. Kitabı okuduktan sonra filmin sonunu bilerek izlemek belki de o heyecanı azaltabilir diye düşünmeyin. Zaten kitapta da sonunu bilerek başlıyorsunuz sayfaları çevirmeye. Michael Brook, Kaki King, Eddie Vedder ve Canned Heat tarafından yapılan müzik o kadar güzel ki filmin mutluluğuna mutluluk katıyor; kederine de daha çok keder… Film dışında da albüm olarak dinleyebileceğiniz şarkılar barındırıyor. Senaryoya gelince; zaten biyografi olarak kabul edilen bir olayı Sean Penn çok içten ve doğal olarak kaleme alıyor. Gerçi diyaloglardan öte yönetmenlik ile ön plana çıkan bir film olduğundan senaryonun detayları çok göze batmıyor. Hikayenin tamamı doğada geçiyor ve eşsiz güzelliklerle karşılaşıyorsunuz. Christopher’ın doğaya olan aşkı, doğa ile başbaşayken gözlerinin parıltısı sizin de içinizi kıpır kıpır yapıyor. Yarı belgesel kıvamında, gözünüzü ekrandan ayıramıyorsunuz. 148 dakikanın biraz uzun olduğunu itiraf etmek gerekiyor. Çünkü zengin bir senaryo ve kalabalık bir oyuncu kadrosu olmadığı için (biyografi olduğundan suçu Sean Penn’e atmıyorum J) bu uzunluk biraz fazla gelebiliyor. Özgürlüğün en katıksız halini izlerken, kendi kendinize bunu başarıp başaramayacağınızı sormadan edemiyorsunuz ki sanırım çoğu kişi başaramayacağını biliyordur. Mutluluğun paylaşınca değerli olduğunu savunan Christopher’ın seçtiği yaşamı sorgulamak bu blogun amacından çıkmasına sebep olacağından konuyu oyunculara çevirmek daha doğru olacaktır.
Hikayesi anlatılan Christopher McCandles |
Christopher’ı canlandıran 1985 doğumlu Emile Hirsch, karakterin ruhunu seyirciye oldukça başarılı şekilde aktarıyor. Christopher'ın heyecanını, mutluluğunu, yalnızlığını, acı çekişini, günbegün zorlu hayat koşullarıyla savaşını sanki gerçekten yaşıyormuş gibi canlandırıyor. “The Girl Next Door”, “Alpha Dog” ve “Milk” filmlerinden hatırlanan oyuncu, bu rolü ile birçok festivalde en iyi erkek oyuncu dalında aday olmuştur ve bir kaçında ödül de almıştır. 1925 doğumlu usta oyuncu Hal Holbrook ise bu film ile en iyi yardımcı erkek oyuncu Oscar adayı olmuştur. Film ayrıca en iyi kurgu dalında da Oscar adayı olarak adını duyurmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder